Neden Mikroenjeksiyon Yöntemi? 4 Önemli Sebep
Tüp bebek tedavilerine duyulan ilgi her geçen gün artıyor. Çocuk sahibi olmak isteyen, ancak doğal yollardan bunu başaramayan çiftler, tüp bebek uygulamaları ile kolayca kendi çocuklarını kucaklarına alabiliyor. Modern tıbbın giderek gelişmesine paralel olarak, tüp bebek tedavisi alanında pek çok yenilikler yaşanıyor. Yeni yöntemler ve uygulamalar, başarı elde etme şansını da büyük ölçüde artırıyor. Tüp bebek tedavisi noktasında son yıllarda giderek daha popüler hale gelmeye başlayan mikroenjeksiyon yöntemi de ismi anılması gereken yöntemler arasında. Çok sayıdaki tüp bebek uygulamasından yalnızca biri olan mikroenjeksiyon, diğer yöntemlere göre daha yüksek başarı oranı sağlıyor. Erkekten alınan spermlerin, özel yöntemler ile seçilmesi ve sonrasında kaliteli olanların yumurta içerisine enjekte edilerek burada döllenmesinin sağlanması, mikroenjeksiyon (ICSI - Intrasitoplazmik Sperm Injeksiyonu) olarak tanımlanıyor.
Mikroenjeksiyon tedavisi birkaç adımda uygulanıyor. Toplamda 20 ila 30 dakika arasında süren bu tedavinin aşamalarını şu şekilde sıralayabilmek mümkün:
- Yumurta Toplama: Tedavinin ilk aşamasında, çeşitli uyarıcı ilaçlar ile yumurtaların uyarılması sağlanır. Uyarılma sonrasında yumurtalar toplanır ve laboratuvar ortamında koruma altına alınır.
- Sperm Seçimi: Ejekülasyon ya da daha farklı yöntemler kullanılarak elde edilen spermler, bir dizi özel uygulamadan geçirilir ve seçilir. Bu aşamada tutunma ihtimali yüksek, kaliteli spermler belirlenir.
- Yumurta Soyma: Dölleme işlemi yapılmadan önce “soyma” olarak da adlandırılan, yumurtaların dış yüzeyini temizleme işlemine başvurulur. Yumurtaların etrafında yer alan farklı türden hücreler, döllenmenin zorlaşmasına neden olabilir. Bu sayede yumurtaların temiz olması sağlanır.
- Dölleme: Mikroenjeksiyon yönteminin en önemli aşaması olan dölleme aşamasında, özel olarak seçilen spermler yumurtanın içerisine enjekte edilir. Daha sonra yumurta, inkübatör adı verilen ve anne rahmi ile benzer özellikler gösteren yapay bir ortama alınır. Bu ortamda spermlerin yumurtaya tutunması ve döllenmesi beklenir.
- Döllenme Gözlemleme: Dölleme işleminin yapıldığı günün ertesinde, yumurta içerisinde pronukleus denilen iki çekirdek gözlenmesi, döllenmenin gerçekleştiği yani uygulamanın başarılı olduğu anlamına gelir.
Mikroenjeksiyon yöntemi, klasik bir tüp bebek uygulamasının yetersiz kaldığı çiftler için daha sık tavsiye edildiği gibi, isteyen çiftler başarı ihtimalini yükseltmek için doğrudan bu yönteme başvurabilir. Mikroenjeksiyon yöntemi ile çocuk sahibi olmayı cazip hale getiren pek çok neden bulunur. Uygun şartlar altında, deneyimli bir hekim tarafından yapılan mikroenjeksiyon uygulamasında olumsuzluklarla karşılaşma ihtimali düşer, bu yöntemle kadının olgun yumurta sayısında sperm bulunması yeterli gelir. Böylelikle sperm sayısı az olan vaklarda da başarı oranı artat. Bununla birlikte, uygulamanın ilk aşamasında yumurtalıkların uyarılmasını sağlamak için kullanılan uyarıcı ilaçlar; göğüslerde ve vücudun çeşitli bölgelerinde aşırı hassasiyet, vajinal akıntı ve ağrı, terleme ve sıcaklık hissi gibi geçici reaksiyonların ortaya çıkmasına yol açabilir.
Mikroenjeksiyon yöntemine dair merak edilen bir diğer husus da bebeğin cinsiyetidir. Kullanılan spermin taşıdığı kromozomun X olması çocuğun erkek olması; Y olması da kız olması anlamına gelir. Ancak hangi spermin dölleme yapacağını bilmek, dolayısıyla da çocuğun cinsiyetini bilmek ya da ayarlamak mümkün değildir. Halk arasında bu yönde bir yanılgı olsa da normal gebeliklerde olduğu gibi, mikroenjeksiyon yönteminde de cinsiyet tamamen rastlantısal olarak oluşur.
Mikroenjeksiyon Diğer Yöntemlere Göre Daha Modern Bir Tüp Bebek Yöntemidir
Teknoloji alanındaki bilgi yoğunlaşması, teknik yeniliklerin önceki yüzyıllara oranla çok daha hızlı bir şekilde ortaya çıkmasına neden oluyor. Eski bilgilerin üzerine yenilerinin eklenmesi ile birlikte sürekli yeniliklerin yaşandığı günümüz dünyasında, tüp bebek uygulamaları da bu durumdan nasibini alıyor. Tüp bebek konusunda son ortaya çıkan yenilikler arasında yer alan ve giderek daha yaygın hale gelen mikroenjeksiyon da bu doğrultuda ele alınabilir. Daha yeni bir yöntem olmasından dolayı, ilk başlarda temkinli olarak yaklaşılsa da zaman içerisinde avantajlarının görünmesi ve sonuçlarının memnun ediciliği nedeniyle, bu yönteme duyulan güvende gözle görülür bir artış yaşanmıştır. Mikroenjeksiyon yöntemi, diğer tüp bebek uygulamalarına göre daha modern bir yöntemdir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde daha sık kullanılan bu yöntem, normal tüp bebek tedavisinden istediği verimi alamayan ya da başarılı olmayan pek çok ebeveynin çocuk sahibi olmasını sağlamıştır.
Mikroenjeksiyon Kısırlıkta Yüksek Başarı Sağlayan Bir Yöntemdir
Kısırlık, doğal yollardan çocuk sahibi olmanın önündeki en büyük engellerden biridir. Kadınlarda ve erkeklerde eşit oranda görülen ve çeşitli değişkenlerden etkilenen kısırlık sorunu, normal tüp bebek uygulamalarıyla da yeteri kadar aşılamaz. Tüp bebek tedavisinden istenilen verimi alabilmek adına mikroenjeksiyon yöntemi daha başarılıdır. Spermlerin özel yöntemler ile elde edildiği ve yine aynı şekilde çeşitli işlemlerden geçirilerek daha kaliteli hale getirildiği bu yöntemde, başarı ihtimali yüksek spermler kullanıldığı için döllenme şansı da artar. Aynı durum yumurtalar için de geçerlidir. Yumurtaların toplanmasından, soyulmasına ve dölleme çalışmasından sonra da yapay rahim içerisinde saklanmasına varıncaya kadar pek çok aşamada yapılan hassas çalışmalar, kadın tarafında da başarı ihtimalinin artmasını sağlar. Klasik in-vitro fertilizasyon yönteminde ise döllenme için yıkanan spermler yumurtanın yanına konur ve sperm döllenmeyi kendisi gerçekleştirir. Oysaki Mikroenjeksiyonda yumurta etrafındaki hücreler eritilip sperm yumurtanın içine enjekte edilir. Bu sayede kısırlık bir sorun olmaktan çıkar ve birinde ya da ikisinde kısırlık sorunu görülen çiftler de kolayca çocuk sahibi olabilirler. Elbette mikroenjeksiyon yönteminin bahsedilen bu avantajından yararlanabilmek için, doğru hekim ve sağlık kuruluşu seçimi de büyük öneme sahip. Mikroenjeksiyon ile tüp bebek tedavisi yapma hususunda uzmanlaşmış bir hekim ve bu işlemin yapılabilmesi için gereksinim duyulan tüm teknik gereçlere sahip bir sağlık kuruluşu, başarı olasılığının artmasına yardımcı olur. Bu yüzden de mikroenjeksiyon ile tüp bebek tedavisine karar vermeden önce detaylı bir araştırma yapılması ve ilgili hususları göz önünde bulundurularak bir tercihte bulunulması önerilir.
Mikroenjeksiyon ile Döllenme Oluşmama Riski En Aza İndirilir
Döllenme hem normal çocuk sahibi olunmak istenilen durumlarda hem de tüp bebek tedavilerinde en önemli aşamadır. Zira gebeliğin gerçekleşebilmesi için döllenmenin tamamlanması gerekir. Bu noktada spermlerin yumurtaya tutunabilmesi ve onu dölleyebilmesi gerekir. Normal olarak bunun başarılamadığı durumlarda, tüp bebek tedavilerine başvurulur. Uzun yıllar kullanılmış olan klasik tüp bebek tedavisi ile çocuk sahibi olabilmek mümkün olsa da bu ihtimalin düşmesine neden olan pek çok etken mevcut. Mikroenjeksiyon yöntemi ise olumsuzluğa yol açabilecek etkenlerin büyük oranda ortadan kaldırılmasını sağlayarak döllenme başarısını arttırır.
Mikroenjeksiyon Yönteminde Döllenme Başarı Oranı Yüzde 50 ila 80 Arasındadır
Mikroenjeksiyon yöntemine duyulan ilginin artması, bu yönteme dair çalışmaların da yoğunlaşmasını sağlamıştır. Bilimsel olarak yapılan çok sayıda araştırmada, bu yöntem ile döllenme başarısının yüzde 50 ila 80 arasında değişkenlik gösterdiği sonucu elde edilmiştir. Normal tüp bebek tedavilerinde bu oran, en verimli yaşlar göz önünde bulundurulduğunda bile yüzde 65’in üzerine çıkamaz. Bu da mikroenjeksiyon yönteminin, gebe kalma ihtimalini artırdığını ve diğer tüp bebek uygulamalarına göre daha başarılıdır. Mikroenjeksiyon yönteminin sürekli geliştirilmesine dair yapılan çalışmalar, yakın bir gelecekte bu oranın daha da artabileceğine işaret etmektedir.
Mikroenjeksiyon yöntemi ile çocuk sahibi olmak artık daha kolay. Ancak bu noktada başarı ihtimalini arttırmak için göz ardı edilmemesi gereken bazı hususlar da mevcut. Yaş bu noktada en önemli etken. 35 yaş altındaki kadınlarda tüp bebek yönteminin başarıya ulaşabilme ihtimali, bu yaşın üzerindeki kadınlara kıyasla daha yüksektir. İlerleyen yaşlarda yumurtaların sayısının ve verimliliğinin azalması, uygulanan tedavinin yanıtsız kalmasına yol açabilir. Ayrıca sperm kalitesi de bu noktada büyük öneme sahip. Kaliteli olmayan spermlerin yumurtaya tutunabilmesi ve dölleme işlemini tamamlayabilmesi oldukça güç. Bu yüzden mikroenjeksiyon yöntemine başvurmadan önce sperm kalitesini arttırıcı ilaçlar ya da takviyeler kullanmak önemli. Mikroenjeksiyon öncesinde kaliteli olan spermlerin ayıklanması ve dölleme için bunların kullanılması, başarı şansını arttıran etkenler arasında yer alır. Kadınlarda görülen çikolata kisti, miyom ya da rahim duvarının yapışık olması gibi sorunlar da mikroenjeksiyonda başarıyı olumsuz yönde etkileyen unsurlardandır. Bu nedenlerden dolayı döllenmenin riske atılmaması için, mikroenjeksiyon yapılmadan önce kadının tetkik edilmesi ve bu durumlardan herhangi biri söz konusuysa, öncelikle onların tedavi edilmesi gerekir. Bu noktada da yine seçilecek hekim ile sağlık kuruluşu ön plana çıkar. Ayrıca çevresel faktörler de döllenmenin ve doğal olarak gebeliğin başarılabilmesi adına büyük öneme sahip. Sigara ve alkol kullanımı, aşırı kilo ve stres gibi etkenler, mikroenjeksiyonun başarı ihtimalini azaltan çevresel etkenlerin başında gelir. Bu olumsuz durumlardan kurtulmak, yapılacak tedavide başarı ihtimalinin artmasını sağlar. Konuya dair daha detaylı bilgi sahibi olabilmek için bu alanda uzmanlaşmış bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile görüşmek daha doğrudur.