Kalp Damar Hastalıklarında Yaşam Tarzı ve Beslenme Önerileri
Kalp ve damar hastalıkları tüm Dünya’da halen en önemli ölüm ve işgücü kaybı sebebi olmaya devam etmektedir. Bu alandaki tanı ve tedavilerdeki hızlı ilerleme sağ-kalım oranlarını düzeltse de batı tipi beslenme, hareketsizlik ve artmış sigara kullanımı gibi kötü yaşam tarzı ve bunların bir sonucu olan kardiyometabolik hastalıklar günden güne hasta sayısını artırmakta ve toplam olay oranları da buna paralel, sayısal olarak artmaktadır.
Kalp Damar Sağlığını Etkileyen Faktörler
Kalp ve damar sağlığımız çevresel ve genetik birçok faktörün etkilediği bir denklemin sonucudur. Damar yaşı ve sağlığı günümüz insanının yaşam beklentisinde temel belirleyicidir. İnsanda damar hasarı fetal gelişim ve erken çocukluk döneminde başlayabilmektedir. Bu nedenle gebelik öncesi de dahil olmak üzere, yaşamın erken dönemlerinde kalp sağlığına uygun beslenme kalıplarını benimsemek ve bunu yaşam boyu sürdürmek esas olmalıdır.
Yaşam tarzı değişikliği birçok kardiyometabolik hastalığın önlenmesinde kritik bir yere sahiptir. Yaşam tarzı farkındalıklı besleme ve uygun fiziksel aktivite ile başlar ve sigara ve tütün ürünleri, alkol gibi vücut için toksik maddelerden sakınma ile hayat boyu devam eder. Buradaki önemli nokta “bilimsel olarak sağlığa uygun gıda alımı yoluyla hastalıktan korunma” kavramı ve farkındalığının kazanılmasıdır. Bu kavramı önemsiyoruz çünkü hastalıklardan korunmada anti-inflamatuar, immünomodülatör, hücre detoksifikasyonu, uygun sindirim, mineral emilimi, yaşlanma karşıtı ve anti-tümör oluşumu üzerindeki artan bilimsel kanıtlar bizim bu yolla hasta olmadan önleyebileceğimiz birçok şey olduğunu göstermektedir.
Kalp Damar Sağlığında Besin Takviyeleri
Son dönemde artan bilgi birikiminin de katkısı ile toplum beslenme ve besin takviyeleri konusunda tam anlamı ile “bilgi bombardımanı” ile bu alanda mental kaosa sürüklenmiştir. Bu bilgilerin bazıları büyük klinik çalışmalar ile desteklenmiş değildir ve biz sağlık profesyonellerince iyi bir kanıt düzeyine ulaşmadıkları sürece rutinde önerilmeyeceklerdir. Çünkü faydası olmayan bir şeyin sürekliliği, zararlı olacaktır.
Beslenme konusunun detaylarına girmeden önce metabolizmamızın sağlıklı çalışması için yeterli su tüketimine değinmek isterim. Beslenme içeriği her ne kadar önemli ise de “susamadan su içme” alışkanlığını edinmek de bir o kadar önemlidir.
Sağlıklı ve dengeli beslenme kişinin yaş, fiziksel aktivite düzeyi, vücut kitle indeksi ve metabolik hızına uygun miktarda, uygun karbonhidrat (şeker grubu), lipit (yağ grubu) ve protein temel besinlerini alımının yanında kişinin metabolizmasını destekleyecek yeterli çeşitlilikte pre ve pro-biyotikler, antioksidanlar, eksik olduğu durumda besin/gıda takviyeleri ve vitaminleri almasını içerir. Yazının devamında bu genel besinlerin alt gruplarında damar yapısı ve sağlığı için tercih edilen alt gruplardan bahsedeceğim.
Beslenmenin düzenlenmesi yalnızca obezitenin tedavisinde değil, kan basıncı, glisemi ve lipit profilinin düzeltilmesinde, diyabetin ve kardiyovasküler komplikasyonların önlenmesinde de etkilidir.
Günümüzde temelde kilo vermeyi amaçlayan birçok diyet tipi çıkmıştır. Bunların birçoğu popüler olmak ile birlikte sürdürülebilir değildirler ve birçok kişi verdiği kiloları yaşam tarzını değiştiremediği için kısa bir süre sonra geri almaktadır. Benzer bir durum kilolardan kurtulmak için yaptırılan obezite cerrahisi için de geçerli olmaktadır.
Burada temel olarak kardiyovasküler sisteme faydası olduğu gösterilmiş diyetlere vurguda bulunulacaktır. Aralıklı açlık ile yapılan diyetlerin (zaman kısıtlı, aralıklı gün açlığı, 5:2 gün açlık) devamlı kalori kısıtlamasından üstün olduğu gösterilemedi. Öğünlerinde ölçüyü tutturamayanlar için aralıklı açlık önerilebilir. Yine çok popüler olan düşük karbonhidratlı, yüksek protein içerikli ketojenik diyetler, özellikle hayvansal temelli yağ ve protein içerenler bu içeriklerin bağırsakta oluşan metabolitleri nedeni ile kanser ve total mortalitede artışlar ile ilişkilidirler.
Ayrıntılı bilgiye ekteki pdf dosyasından ulaşabilirsiniz.